24 Ekim 2018 Çarşamba

dua

Allah’ım çokça özlem var, daim hüznüm, üzerimde koca bir ağırlık. Ne tarafa gitsem sığamıyorum  kendi içime.
Bana bir yol, bin ferahlık ver.
Bitmeyen zamanda tükeniyorum. Aldığım nefes anlamsızlaştıkça, gözlerimi kapatıyorum. Sormuyorum artık sorular. Bulduğum cevaplarda da bulamadıklarımda da ben hep boğuluyorum.
Gitmek, gitmek…
İçimde kaybolmanın verdiği korku ve telaşla; bitmeyen bir gitme dürtüsü. Gidemediğim her saniyede bir gün yaşlanıyorum.
Bu kağıda çok başka şeyler yazmam gereken saatte, ben gözlerimle değil kalemimle ağlıyorum.


5 Eylül 2018 Çarşamba


Defterine,
ölümün çözüm olmadığını yazan biri için
fazla umut bekliyorsunuz.

Odasında,
sinekler ölen biri için
fazla hayat.

Gülmeye hazır dişler,
uyumayı bekleyen gözler için
fazla ciddiyet.

Bizden,
benden
hep bekliyorsunuz.

Ben fazla yorgunum
fazla uzak beklenene.

18 Temmuz 2018 Çarşamba

DERTLİK #1

Gitmek istediğin bir yer olmayınca ne kadar yürüsen de yorulsan da bitmiyor yol. Varılmıyor bir türlü. Kavuşulmuyor hiç; hiç bitmiyor çünkü özlemek.

2 km boyunca yürüyüp kimse ona gülmediği için intihar eden adam haklı mıydı? İnsanın bir gülümsemeyle hayata tutunacak kadar sevgiye umuda muhtaç kalması…

Daim kırık parçalarımız var içimizde. Hayat da o çatlaklara rağmen ayakta durabilmekti galiba. Yıkılsan da, hatta eksilsen de. Her şeye rağmendi hayat. Ben yere düşünce ölmeyi düşledim sadece. Bundan daim yıkık daim kırık, bundan sönmeyen efkar. Galiba? Peki hemen pes edişim niye? Tutunacak bir dal bulamamak neden?

Ne olurdu ah keşke ben de umursamaz olsaydım. İnsanların fark etmediği şeyleri bile dert etmeseydim. Burkulmasaydı kalbim bu kadar çok. Ne olurdu ben de normal olsaydım. İncinmeseydim eksik kalan cümlelerde. Birisi gelip de gerçekten nasılsın diye sorduğunda –şanslı bir anımda- hemen titremeseydi sesim; söz konusu ben olunca.

Uyuyorum günlerdir. Uyuyorum uyanıyorum. Bir gece bir gündüz ama hep karanlık odamda. Yaşıyorum bir başıma yalnız; ama özgür değilim. Yalnızlık deyince aklıma küçüklüğüm geliyor. Ev içinde kendime bir ev kuruşlarım; yalnız krallığım. -Nasıl bir çağa denk gelmiştim o insanların hayatında bilmiyorum - şimdi sığınacağım bir ev arıyorum.

Yalnızlık. 
Hakkında çok şey söyleyebilirim ama ona sessizlik yakışıyor.

12 Mart 2016 Cumartesi

KAHVE SEVDASI



bir kahvenin köşesinde buluşturdu hayat bizi
sanki hayal gibi
yasladık sırtımızı muhabbet izleri kalmış beyaz duvarlara
ne diyordu o sırada güven adıgüzel acaba
adı gibi o da güzel midir?
çaylar, tabii ki de ince belli
dediler muhabbet olur çay getirin
bir de küçük kurabiye geldi ama
bize onun da kırık olanı düşmüştü elbette
sevmezdik ki zaten biz
bir tek o yaparsa yerdik, sonra
sonra çok şey oldu
tuhaf bakışlar, tarifsiz gülüşler
olması gerektiği gibi değildi ama
sen şiirler yazmalıydın ben okurdum sana , sadece sana
oysa sen şiirler okudun salonlara
ben seni okudum, seni yazdım tüm satırlara
bir yağmur bekliyorduk o gün ama
hava bu toprak için fazlasıyla sıcaktı
ayrılık vakti çöken sis vardı
her bir yanına sinen bir de is
memleketin her toprağı candı ve
vardı her gözde bambaşka hayatlardan iz
sevda köpüklü acı bir kahve vardı masada
takdire şayandı tüm telveleri
güzel bir kızın ellerine yazılmış inci sözler vardı
 ve bir balığın cenaze töreni
akşam namazına müteakip kahkahalı hüzünler
bir kahve köşesinde buluşan hayatlarımız vardı o gün
iki şiir okuyup nefes alacak
korkmuştum dayanır mı ki kalbim bu kadar karanlığa
Hızır'ı gördüm saman kağıdında titrek gözlerimi açınca
seni düşlemiştim ben oysa
çay da bitti kurabiye de
ama bitmeyen bir muhabbet var içeride
çaydan mı şiirden mi senden mi hiç anlamadığım