Gitmek istediğin bir yer olmayınca ne kadar yürüsen de
yorulsan da bitmiyor yol. Varılmıyor bir türlü. Kavuşulmuyor hiç; hiç bitmiyor
çünkü özlemek.
2 km boyunca yürüyüp kimse ona gülmediği için intihar eden
adam haklı mıydı? İnsanın bir gülümsemeyle hayata tutunacak kadar sevgiye umuda
muhtaç kalması…
Daim kırık parçalarımız var içimizde. Hayat da o çatlaklara
rağmen ayakta durabilmekti galiba. Yıkılsan da, hatta eksilsen de. Her şeye
rağmendi hayat. Ben yere düşünce ölmeyi düşledim sadece. Bundan daim yıkık daim
kırık, bundan sönmeyen efkar. Galiba? Peki hemen pes edişim niye? Tutunacak bir
dal bulamamak neden?
Ne olurdu ah keşke ben de umursamaz olsaydım. İnsanların
fark etmediği şeyleri bile dert etmeseydim. Burkulmasaydı kalbim bu kadar çok.
Ne olurdu ben de normal olsaydım. İncinmeseydim eksik kalan cümlelerde. Birisi
gelip de gerçekten nasılsın diye sorduğunda –şanslı bir anımda- hemen
titremeseydi sesim; söz konusu ben olunca.
Uyuyorum günlerdir. Uyuyorum uyanıyorum. Bir gece bir gündüz
ama hep karanlık odamda. Yaşıyorum bir başıma yalnız; ama özgür değilim.
Yalnızlık deyince aklıma küçüklüğüm geliyor. Ev içinde kendime bir ev
kuruşlarım; yalnız krallığım. -Nasıl bir çağa denk gelmiştim o insanların
hayatında bilmiyorum - şimdi sığınacağım bir ev arıyorum.
Yalnızlık.
Hakkında çok şey söyleyebilirim ama ona
sessizlik yakışıyor.